Yazar: Yeminli Mali Müşavir Cemil BAŞOĞLU

Ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen bir konu var. Kayıtdışı istihdam.  2002 yılındayine bu dergide yazdığımız bir yazıda, kayıtdışı ekonominin nedenleri ve sonuçları üzerinde durulmuş ve bu olgu ile birlikte istihdam üzerindeki vergi ve Sosyal Güvenlik Pirimi (SGK) yükünün ağırlığının, kayıtdışı istihdamı da tetiklediği ana hatları ile tartışılmıştı.

Kayıtdışı ekonomi ve biraz da kayıtdışı ekonomiden beslenen kayıtdışı istihdam olgusu, esas itibariyle toplumların sosyal ve ekonomik gelişmişlik düzeyleri ile yakından ilgilidir. Ülkemizin sosyal ve ekonomik düzeyi dikkate alındığında, kayıtdışı istihdam, Türkiye’de uğraşı verilmesi gereken önemli sosyo-ekonomik meselelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu yazımızda, geçen dokuz yıllık süre içinde konu ile ilgili gelişmeler üzerinde duracağız ve bu konudaki görüşlerimizi açıklayacağız.  

Türkiye’deki İstihdam Üzerindeki Vergi ve Sosyal Güvenlik Yükü ve Kayıtdışı İstihdamın Boyutu

Ülkemizde bir işveren işçisine 2002 yılında 1.000 TL net ücret ödediğinde, vergi ve kendi payı da dahil SSK pirimi olarak Devlete, 811 TL istihdam vergisi ödemekte idi. Yani, 2002 yılında bir işveren brüt ücret ödemesinin %55’ini çalışana %45’ini devlete ödüyordu.

2011 yılında ise, yine 1.000 TL net ücret ödeyen bir işverenin ödediği istihdam vergisi 660 TL’ye düşmüştür. Yani günümüzde işverenler, yaptıkları ücret ödemelerinin yaklaşık olarak %60’ını çalışana, %40’ını ise Devlete ödemektedir. Devlete ödenen %40, ücretten kesilen vergi ve SGK pirimi ile işverenin işçi için ödediği SGK pirimi toplamıdır. Pratik yönü ile bakıldığında istihdam vergisi olarak adlandırabileceğimiz bu toplam tutar, işverenin yüküdür. Zira, ülkemiz şartlarında bir işçi işe başlarken ücretini, aldığı net ücret olarak bilir ücretin brüt tutarı ile ilgilenmez. İşverende, çalıştırdığı işçiye ne kadar net ücret vereceğini, Devlete de ne kadar vergi ve SGK pirimi ödeyeceğinin hesabını yapar. Ülkemizde önemli ölçüde durum böyledir.

Türkiye’de istihdam üzerindeki yükün yüksek olup olmadığı, OECD ve Avrupa Birliği Ülkeleri ile mukayese edilerek incelenmektedir. OECD ve Avrupa Birliği Ülkeleri dikkate alındığında, istihdam üzerindeki yükün dikkat çekecek kadar yüksek olmadığı, ancak Türkiye’nin istihdam vergisinde ön sıralarda yer aldığı görülmektedir. Örneğin OECD ülkeleri içindeki sıralamada istihdam üzerindeki vergi ve SGK primleri toplam yükü açısından Türkiye 2002 yılında %42,5 ile 11. sırada iken, 2010 yılında %37,4 ile 17. sıraya düşmüştür. Bu düşüşün en önemli etkeni, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa istinaden 2008 yılından itibaren ödemelerini düzenli yapan işverenler için uygulanmaya başlanan, sigorta primi işveren payının beş puanlık kısmının hazinece karşılanması uygulamasıdır. Söz konusu beş puanlık indirimden yararlanamayan işverenler için istihdam üzerindeki vergi ve sigorta primi yükü 2002 yılından bu yana fazla değişmemiştir.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 23,5 milyon kişi istihdam edilmektedir. Bu sayının 2008 yılı sonunda %43,3’ü, 2009 yılı sonu itibarıyla % 43,9’u, 2010 Kasım itibarıyla %44,8’i kayıt dışı istihdam edilmektedir. Bu oran 2002 yılı başında %52.8 idi.

Kayıtdışı istihdamda OECD ortalaması %18, Avrupa Birliği ortalaması ise %5’tir. Bu oranlar dikkate alındığında Türkiye’deki kayıtdışı istihdam oranının çok yüksek olduğu açıktır. Nitekim, medyadan takip ettiğimiz kadarı ile 4. İstanbul Hazır Giyim Konferansında yaptığı bir konuşmada Sayın Başbakanımız tekstilde çalışan 2 milyon kişiden 350-400 binin kayıtlı işçi olduğunu, kalan 1,6 milyon kişinin kayıtdışı çalıştırıldığını söyleyerek serzenişlerini dile getirmiş, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı da Başbakanımızı haklı bularak rakamların doğru olduğunu ve bu meselenin halledilmesinin gerektiğini belirtmiştir.

Kayıtdışı İstihdamın Getirdiği Olumsuzluklar Göz Ardı Edilmemelidir

Kayıtdışı istihdamın bu kadar yüksek olması yani hemen hemen yarı yarıya olması Türkiye ekonomisinin yapısı ile de yakında ilgilidir. Öncelikle şunu söyleyelim. Kayıtdışı çalışanı fazla olan işletmelerde daha az vergi ve SGK primi ödenmesi, kayıtdışı işçi çalıştırmayan işletmelere nazaran rekabetin bozulmasına yol açmaktadır. İşletmeler ve işletme çalışanları üzerinde yapılan bir ankette, istihdam üzerindeki vergi ve prim yükü ile rekabet eşitsizliği dikkate alındığında, ankete katılanların önemli bir bölümünün, kayıtdışı istihdamı anlayışla karşıladığı görülmektedir. Bu nedenledir ki kayıtdışı çalışmayan firmalar da, kayıtdışı işçi çalıştırmaya yönelmektedirler. Bu kısır döngü olumsuz sonuçları da beraberinde getirmektedir. Örneğin;

  • Ekonomi kötü ise kayıtdışılık kötü ekonomiden beslenmekte, kayıtdışılık arttıkça bu defa da ekonomi kötüye gitmektedir.
  • İşsizliğin artması, iş bulamayanların tercih yapma, seçme imkânlarını ortadan kaldırmakta, yani çalışmak isteyenler sosyal güvencesiz çalışmaya razı olmaktadır.
  • Ancak başlangıçta sosyal güvenliksiz çalışmaya razı olan çalışanların zamanla sosyal güvenliksiz olmaları nedeni ile motivasyonları bozulmakta ve motivasyonu bozuk bir çalışanın dikkatsizliğinin neden olabileceği, dikkatsizliğin getirdiği iş kazası ve üretimdeki kalitesizlik sonuçları ortaya çıkmaktadır.

Belirttiğimiz bu durumlar, arkadan hukuki ve sosyal sorunlar getirmektedir.

Şöyle ki;

Kayıt dışı çalışanlar sosyal güvencesiz kaldıkları için, emekli olamıyorlar, sosyal güvenlik şemsiyesi altında sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Sosyal güvencesiz çalışan işçiyi kayıtdışı çalıştıran işveren gerekli güvenlik önlemlerini de almadığı için iş kazaları daha fazla sayıda oluyor. Nitekim yapılan bir araştırmaya göre Türkiye Avrupa’da iş kazalarında birinci, Dünyada ise ikinci ülkedir. Çalışanın emekli olamaması, diğer taraftan gerek çalışma sürecinde ve gerekse iş kazası sonucu uğradığı sağlık problemleri nedeni ile SGK’nın sağlık hizmetlerinden yararlanamaması sonucunda, işveren ile çalışan arasında hukuki problemler ortaya çıkmaktadır. Bu problemler işverenlere önemli sayılabilecek mali külfetler getirmektedir.

Kayıtdışı istihdamın Devlete getirdiği yükün de boyutu büyüktür. Zira, SGK’nın açıkları Devlet bütçesinden kapatıldığı için, Türkiye bütçe açığının yarısından fazlası SGK’ya yapılan transferlerden oluşmaktadır.

Olayın daha da vahim tarafı kuruma yapılan transfer tutarları reel olarak ta giderek artmaktadır. Örneğin; 2002 yılında kuruma bütçeden yapılan transfer yaklaşık 1,6 milyar dolar iken, 2010 yılında bu tutar, yaklaşık 26,4 milyar dolara yükselmiştir. Bu çok önemli bir artışı göstermektedir. Kayıtdışı istihdam önlenemediği sürece açık artarak devam edecektir.

Devlet Ne Yapmıştır Ve Ne İstemektedir

2002 yılından bu yana, Türkiye’de istihdam üzerindeki vergi ve SGK pirimi yükünde her ne kadar önemli sayılacak bir azalma olmamakla birlikte, bu süre içinde yapılan çalışmalar ile, SGK’nın çalışanlara sağladığı hizmetlerde olumlu gelişmeler ve iyileştirmeler olmuştur. On yıl kadar önce, işverenler vergi ve sigorta primi olarak çalışanları için yüksek oranda istihdam yüküne katlanırken, çalışanlar, kurumun kendilerine sağladığı hizmetlerden çok memnun değillerdi. Ancak bugün istihdam üzerindeki vergi ve prim yükü çok fazla azalmamasına rağmen, kurumun iştirakçilerine sağladığı sağlık ve benzeri hizmetlerde iyileştirmeler olmuştur.

Diğer taraftan Devlet, 6111 sayılı yasa ile bir takım düzenlemeler getirmiştir.

6111 sayılı yasa ile getirilen önemli düzenlemelerden biri, işverenlerin SGK’ya olan borçlarının gecikme zam ve faizleri ortadan kaldırılarak, sadece Tefe-Tüfe oranında bir ekleme ile 36 aya kadar varan vadeler ile ödemelerine imkan verilmesidir. Diğer taraftan kayıtdışı işçi çalıştıran işletmelerde fiilen ödendiği halde kayden kasadan çıkışı gösterilemeyen işçi ücretlerinin oluşturduğu kasa hesabındaki sanal fazlalıkların %3 gibi bir ödeme karşılığında ortadan kaldırılması sağlanmıştır.

Bunların yanında yapılan diğer önemli bir düzenleme ile de, belirli şartlar ile 31.12.2015 tarihine kadar işe alınacak işçiler için prim teşviki getirilmiştir.

Şöyle ki;  

Personel sayısında azalma olmaması,  yani çıkan işçinin yerine, yeni işçi alma uygulaması yapılmaması şartıyla, 18-29 yaş arası gençler ya da 18 yaşından büyük kadınlardan mesleki yeterlilik belgesi sahibi olanlar, İşkur’a kayıtlı olan vasıfsız işçiler, fiilen çalışmakta iken İşkur kurslarına katılıp meslek belgesi alanlar için durumuna göre 6 aydan 54 ay kadar sürelerde sigorta primi işveren payı, işsizlik sigortası fonundan karşılanacaktır.

Burada Devlet’in istediği şudur.

Öncelikle bütün işçiler İşkur’a kaydolsun. Sonra eskiden beri çalışanlar da dahil, vasıfsız işçiler İşkur kursları ile meslek sahibi olsun. Verilen teşvik, asgari ücret üzerinden değil de, prime esas kazanç üzerinden verildiği için, işverenler fiilen ödedikleri ücretler üzerinden bordro düzenlesin, fiilen ödediği ücret ile bordrolanan ücret farklı olmasın.

Ne Yapılmalıdır

Devletin yaptığı bu yasal düzenlemeler ve yukarıda belirtilen kurumun sağlık hizmetlerindeki iyileştirmeler muhakkak ki olumlu gelişmelerdir. Ancak halen istihdam üzerindeki vergi ve SGK priminin yüksek olduğu da açıktır. Ancak şu hususun da unutulmaması gerekir. 6111 sayılı yasayla Kamuya karşı görevini yapmayan mükelleflere getirilen imkanlar, diğer taraftan görevini tam ve zamanında yapan mükelleflerde rahatsızlık oluşturmuştur. Beş yılda bir mükelleflerin önüne af yasası koymanın, görevini tam ve eksiksiz yerine getiren mükellefler üzerinde yapacağı psikolojik tahribatın gözden uzak tutlmaması gerekir.

Bütün bunlara rağmen, son yıllarda, Devletçe sağlanan olumlu gelişmeler karşısında, işverenlerin de birkaç adım atmasının gerektiği görüşündeyiz. Zira kayıtdışı istihdam sorununun sadece Devletçe ya da sadece özel kesimce kaldırılması kanaatimce mümkün değildir. Bu sorun, kamu ve özel sektör kesiminin karşılıklı konsensüs sağlaması ile çözümlenebilir. Bu konsensüs sağlanırken ve olaya iyi niyetle ve geleceği düşünerek bakılması önerilirken, etkin bir denetim ve bilişim sistemlerindeki gelişmelerden yararlanmak sureti ile takibi de ihmal edilmemelidir. Ancak yapılacak denetimler zorlayıcı değil,  düzenleyici ve şeffaf olmalıdır. Diğer taraftan,  tüm kamu idarelerinin denetim elemanlarının kendi görevleri ile ilgili yapacakları denetimlerde kayıtdışı istihdama ilişkin bilgi ve bulguları SGK’ya bildirmeleri, SGK’nın da bu bildirimleri dikkate alarak gerekli tedbirleri alması gereklidir. Nitekim, bu konuda Başbakanlıkça hazırlanıp yayınlanan bir genelgede, olayın önemi ortaya konarak yapılması gerekenler özetle ve yeterli şekilde anlatılmıştır. (19 Mart 2011 tarih ve 27879 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Kayıtdışı İstihdamla Mücadelede Kamu İdareleri Denetim Elemanları konulu 2011/3 sayılı Genelge.) Bu Genelgeye uygun hareket edilmesinin sorunun çözümünde önemli katkıları olacağı görüşündeyiz.

Bu sorunun çözümünde işverenler de kendilerine düşen gerekli katkıyı yapmazlarsa uzun vadede sorun yine iş hayatını rahatsız etmeye devam edecektir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz üzere, Türkiye bütçe açığının yarısından fazlası SGK açıkları nedeni ile bu kuruma yapılan transferlerden oluşmaktadır.  Kayıtdışı istihdam önlenemediği sürece açık artarak devam edecektir.